Kadim sevdaların son emanetçisi, efsanevi âşıkların sonuncusu…
Uzlethanesinde kırk asırlık çilesi hiç dolmayan, bir lokma, bir hırkayla ömür törpüleyen bir derviş…
Hasretin beşiğinde tüm varlığı derd-i aşkla kundaklanmış bir çocuk…
Kadim sevdaların son emanetçisi… Efsanevî âşıkların son mirasçısı…
Ömrü, ikindiden akşama doğru akıp giden bir günün son demleri…
Mirza… Ve aşkı Gülsima...
“Gülsima Ağlama Ne Olursun” baştan sona şiir gibi akan cümlelerle örülmüş bir aşk ve arayış romanı…
Romanın başkahramanı Mirza’nın öyküsünde aşkı, ayrılığı, vuslatı ve insanı bulacağınız, bunların da ötesinde her satırında mutlaka ‘kendinizi’ okuyacağınız bir ayna…
Ferhad Fâni
Ferhâd FÂNÎ
Haziran 1986… Tokat-Erbaa…
Vatan-ı aslîden dünyaya sürgün…Haziran gecesi…
Üstünkörü bir çocukluk… Küçük ellerde telaşlı bir kalem…
Çelik-çomak oynayamadan düşülen şiir yolu…
Henüz erik ağaçlarına tırmanmadan adımlanan mânâ basamakları…
Neden?.. Niçin?.. Ve Nasıl?..
Bu misketler cam parçası… Nerededir Cân parçası?.. O, asıl…
İmam-Hatip Lisesi… Tokat’ta bir öğrenci yurdu…
Bir Ekim sabâhı ve sonbahar…
Sonra Sivas… Bir mihrap ve kürsü…
Bir câminin sînesinde altı asırlık uzlet…
Zemherî, soğuk, ayaz ve gurbet…
Tekrar sılaya dönüş… Yine Tokat’la vuslat…
Aynı telaş ve hayat…
Cana gelen bir gönül, Gül’ün bezminde bülbül…
İlâhiyat’tan mezun, Türk Dili ve Edebiyat’ta öğrenci…
Diyanet İşleri Başkanlığında görevli bir irşad süvârisi…
Zindanda duâda kul… Yol gözleyen nevbahâr…
Özgeçmişim… Bu kadar
Henüz İçerik Eklenmemiş!
Yorum Yapabilmek için Facebook girişi yapmanız gerekmektedir.Facebook ile Bağlan